5.11.2019

ANLAM - 1


Çağımız insanın dünyayla anlam ilişkilerini yitirme ve daha sonra da bu ilişkilerin aslında hiç var olmadığını iddia etme çağı. Unutulan aslında zaten unutulduğu fark edilmeyendir; diğer türlüsü bir nevi işlevsellik içinde kendini sürekli hatırlatır: “bu oyuna katlanıyorum, ama burada olduğumu da en iyi sen biliyorsun.” Anlam ilişkileri ise doğrudan unutuldu bu çağda. Mana verme ve manaya göre ahlaki bir tutum edinmeden tut da… parçalanmışlığın ve bütünden mahrum olmanın bizi savurduğu siniklik durumuna kadar. Hiçbir şeyi beğenmeyen ve hiçbir şeyden haz almayan, her şeyde eleştirilecek bir nokta aramak dışında bir akıl faaliyetinden mahrum olan varlıklara dönüştük. Yani akademinin çılgın eleştirel tutumu ve sürekli radikalliği öne çıkarmaya çalışan çaresiz politikasının bir yansımasına dönüştü hayatımız. Bu eleştirel tutumun bir anlam yaratabileceği düşünüldü bir süre; ancak tek yarattığı kendi ardını toplamaktan aciz insan sürüleri oldu. Sürü derken… eleştirel tutumun ısrarla dışında kaldığını iddia ettiği ‘kitle’ bile değil bu yeni sürümüz. Suratından düşen bin parça olan insanların doldurduğu, tahammül ve saygının bir forma indirgendiği, insana hürmet etmenin imkânsızlaştığı çağ bu. Dünyanın bizim için oluşturduğu anlamı kaybettiğimiz için, belki buna ‘varlık sorusu’ demek isteyen olabilir, hayhay, geldiğimiz noktada yalnızca kendine kapanmış diğerinden bihaber küçük parçacıklardan başka bir şey değiliz. Dolayısıyla her şey ama her şey forma indirgendi. Nesnelerden farklı olabileceğimizi, bir anlam bağına sahip olabileceğimizi düşünmek imkânsız hale geldi. Buna karşı çıkılabilir, üretilen ‘içeriklerden’ bahsedilebilir; buna karşı da şunu söylemek yerinde olur: üretilen içerik aslında içeriğin kendisi değil, tersine içerik formudur veya formla kaplanmış içerik aromalarından ibarettir. ‘Makinalaşmak’ isteyen şairin ürettiği de içerik değildir, varyasyonları sanat diye yutturan post-modernin ürettiği de. Bir çizimimizi yapmam gerekseydi şöyle bir şey çizerdim: yeteneklerimin minimumun altında olduğunu biliyorum ama bu fikirle başlardım, hareketini ve dünyayla olan anlam bağını yitirdikten sonra yalnızca dışarıdan bir elle beslenen ve, tek işlevi vücuduna gireni dışarı atmakken, aynı zamanda, durmadan konuşan ve bir şeyleri eleştirdiğini sanan, ancak bunun için de elinde herhangi bir anlam dayanağı ve zemini bulunmayan; dolayısıyla yalnızca bir girişi ve bir çıkışı, gözleri, saçları, burnu olan ve muhtemelen erişemeyeceği doğanın bir simgesini üzerinde taşımaya özen gösteren karton bir kutu.