4.20.2017

SEL




                Seçme edimi daima kendinde bir risk taşır. Korkutur, kaygılandırır; evham yerleştirir en içine insanın. Bir kayanın ya da popüler filmlerde geçen nostaljik doğa sahnelerinin vazgeçilmezi olan şelalenin altında görünmeyen mağaraların içinde gizlenmek, oralarda varlığını sürdürüp yine oralarda yok olmak ne de cazip bir teklif, alternatif! Kesin olan bir şey varsa, bu nostaljinin insana hiçbir zaman ulaşmayacağı, mekânsal bir ayrımdan dolayı değil, bizzat nostalji olarak bulunmasından, arzulanmaması, yalnızca fantezi olarak canlandırılmasından. Uzamsal olarak imkânsız olmayan bu durumun gerçekleşmemesi hayatın formel bir farklılaşmasından -kolaylaşma değil bu kesinlikle- ileri gelir; insanları sürekli hayalini kurdukları bir yaşama gitmek cesaretini göstermelerinden alıkoyan birçok biçimsel koşullanmışlık var.
     Varlığa, yaşama şahitlik edecek ne varsa insanın çevresinde toplanmış durumda. İnsan dendiğinde elbette yalnızca kerameti kendinden menkul bir varlığın anlaşılması mümkün değil; insanı tür olarak düşünmek, etkileri ve şüphelerinin farkına varmak gerekir. Ne yalnızca bir sürüden bahsetmek mümkündür ne de tamamıyla özgün farklılıklardan.
                 Seçme edimi insanda diğerinin daha ‘doğru’ olabileceği kaygısını uyandırır. Bu kaygı olmaksızın herhangi bir seçimden söz edilemez, daha ziyade yalnızca mekanik olarak yerine getirilmiş bir görevdir o. Düşünce, belirsizliğin ve kuşkunun atı tarafından kovalanır. Kovalanmazsa kaçacak bir yer bulma, yeni yollar açma uğraşına da girmez, olduğu yerde çürür, yığılır ve yavaş yavaş yok olur. Seçmek kendisiyle birlikte herhangi bir tehlike de oluşturmuyorsa orada bir seçim yoktur. Seçmek arzusu, tam olarak insanın türüne ait potansiyel edimselliğidir.
                                                                                                                Baki Karakaya