3.10.2018

1.




                İnsan kendisiyle arasına mesafe koyabilmelidir. Bu mesafe ne onun varlığını eksiltir ne de onu aşırı bir anlamlandırmayla göklere çıkarır. Ne olursa olsun insan, ki bununla her eylemi bilinçli kılmak türünden bir yanılgıdan bahsedilemeyeceği gibi bu türe ait ismi her hataya sığınak olarak kullanmaktan da kaçınmak gerekir, hayatının anlamını mümkün olan en üst düzeyde kendini tanıyabilmekte bulur. Bu tanımanın yolu kimi zaman sezmek -doğrudan kavramak anlamında-, bazı zamansa deneyimlemek olarak düşünülür. Yine de sürekli olarak bir uçurumdan ve kapanmaz bir boşluktan söz etmek mümkündür: insan daima tanrı ile hayvan arasında gidip gelen, onların belirgin ve net varlığı ile zayıfça harmanlanmış benliğini bir şekilde onlara tamamen uydurmak istencini hiçbir zaman kaybetmeyen bir varlıktır. Durum bu ise ne söylenebilir? İnsanı arada kalmışlık durumuna hapsolan bir varlık olarak tanımlamak ne kadar mümkün? Oldukça mümkün. Bunun üzerine birçok şey de eklenebilir. Fakat iki önemli noktayı belirtmek yeterli bu karalamada. İlki, insanın ancak kendinden çıkıp başkasını tanıyarak kendini bilebileceği, elbette kendine dönmek şartıyla. İkincisi, değer yargısı taşıyan sıfatların şeylerin özüne ilişkin olamayacağı. Kendisine mesafe koyamayanlar hayvani kürklerini giyip tanrısal yıldırımlarını ellerine aldıklarında gerçek bir canavara dönüşebilirler.