3.16.2020

METAFİZİKSEL VARSAYIMLARIMIZDAN SIYRILMALIYIZ


Düalizm problemdir, bilinç değil.
David Papineau
Çev. Baki Karakaya

Sözde “zor problemi” asla bir problem olarak görmedim. Terimi üreten David Chalmers’a göre “zor problemin” bizim bilinç fikrimizin gerçek dünyada neye göndermede bulunduğunu açıklığa kavuşturma problemi olması gerekir. Bariz cevap ise şudur: Bilinç fikrimiz bir şey gibi hisseden beyin süreçlerine göndermede bulunur. Bu konuda bu kadar zor olan nedir?
Birçok insanın bir problem varmış hissine kapılmasının tek sebebi şudur: Düalist terimlerle düşünmeyi durduramamak. Bu insanlarda beynin bir şey, bilinçli hislerin ise ekstra bir şey, bir nevi beynin fiziksel yapısının üstünde yüzen ürkütücü kuvvet alanı olduğuna dair güçlü bir sezgi/görü [intuition] vardır. Bu yüzden tabii ki bir probleme, aslında problem yığınına sahiptirler.
Peki beynin hangi özel yeteneği onun bu ekstra hisleri üretmesine izin verir? Neden diğer türlü hisler yerine bu türden hisler üretir beyin? Hatta neden beyin herhangi bir hissi üretir?
Ludwig Wittgenstein’a göre tüm felsefi problemler kavramsal karışıklıktan kaynaklanır. Ona göre felsefenin amacı “sineğe sinek şişesinden çıkışın yolunu göstermekten” ibarettir. Ben bunu genel olarak felsefenin cesaretini kırıcı bir görüş olarak kabul ediyorum. Bilince gelince, Wittgentein’ın kesinlikle haklı olduğunu ifade edebilirim. Şeyleri yalnızca düalist bir görünüş aracılığıyla görmeyi durdurabilirsek bilincin üzerinde kafa patlatılacak bir şey olduğunu düşünmeyi de bırakabiliriz.
Kesin beyin durumları onlara sahip olan bireyler için bir şey gibidir. Bunda bu kadar kafa karıştırıcı olan nedir? Bunları nasıl hissetmeyi beklerdiniz? Hiçbir şey gibi mi? Neden? Siz bunlara sahip olduğunuzda onların nasıl hissettiği böyledir.
Bu düalist görülerin pençesinde kaldığımız sürece yalnızca şunu düşünebiliriz: Bilinç, kendini belirli fiziksel süreçlere eklemleyen bazı gizemli ışıklara sahiptir. Daha sonra bu ışıkları ortaya çıkaranın ne olduğunu ve doğada nerede bulunabileceğini merak ederiz. Fakat gerçeklikte böyle bir ışık yoktur. Yalnızca tamamı zekaya sahip akıl yürütme sistemlerinde rol oynayarak bilinçli hale gelebilecek potansiyele sahip olan fiziksel süreçler vardır.
Bilinç, ekstra parlayan bazı ışıklara değil, yalnızca öznelerin suduruna bağlıdır. Bu özneler davranışlarına yol göstermek için içsel nöral süreçleri kullanırlar ve kendilerini dünyanın geri kalanından ayırırlar. Bir kez bu nöral süreçler özneler için hazır bulunduğunda, artık onlar bu özneler için bir şey gibi olurlar. Bunun bazı ekstra ışıklar içerdiğini sanmak spesifik bir parıltıyı teşhir ederek kameraları cezbeden televizyonda yayınlanmış olayları düşünmeye benzer. Hakikatte, tabii ki, bunlar yalnızca kameralar tarafından kendisine işaret edilen sıradan olaylardan ibarettir. Bilinç durumlarında da böyledir. Bunlar akıl yürütme sistemleri tarafından yürütülen sıradan fiziksel durumlardır.
Eğer haklıysam ve sözde “zor problem” yalnızca gayrimeşru düalist görülerin bir yan ürünüyse, bir sonraki soru şudur: Neden hepimize – benim gibi yünde boyanmış materyalistleri de dışarıda bırakmıyorum – bu görüleri üzerimizden silkip atmak zor geliyor? Bu çok iyi bir soru ve birkaç gelişimsel psikolog ve bilişsel antropolog zaten bu konuda halihazırda bazı ilginç öneriler getirmiş olsalar da şu ana kadar aldığından daha fazla dikkati hak ediyor.
Bu hususta, David Chalmers’ın bizzat kendisinin “zor problemle” ilgilenmeyi bırakması kayda değerdir. Bu bakımdan, odağımızı Chalmers’ın adlandırdığı şekliyle “bilincin meta-problemine” kaydırmamız teşvik edilir. Bilincin meta-problemi, neden bunca insanın sezgisel olarak bilincin fiziksel alanı aştığına yönelik bir hisse kapıldığı şeklindeki sosyo-psikolojik bir soru olarak açığa çıkar. Elbette. Eğer “zor problemi” unutursak ve bunun yerine doğru soruları sormaya başlarsak bilinç üzerinde çok daha iyi bir çalışma kaydedebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder