büyüdüğünde insan,
yani durmadan ve at nallarının izine basmadan daha fazla
rüyasına dönüşür
o zamana dek yürüdüğü yol,
anıların süzgecinden geçer ve saplanır yokluğuna
uzakta veya ulaşılamayacak olan bir nostalji nesnesinin
ağır ağır beliren özlemine
akşam sofralarının ışığından hareketle.
bir otel belki, bir asansör boşluğunun en dışı,
o hareket, ki yıllardan erimiştir o zamana,
yakalar dünyadaki her karıncayı
göğsünü koyduğunda döşeğin soğuk yanına
içindeki ezgileri kaldırarak
kabul edilemeyecek kadar haklı bir isyanın
getirdiği hayal kırıklıklarına.
yani durmadan ve at nallarının izine basmadan daha fazla
rüyasına dönüşür
o zamana dek yürüdüğü yol,
anıların süzgecinden geçer ve saplanır yokluğuna
uzakta veya ulaşılamayacak olan bir nostalji nesnesinin
ağır ağır beliren özlemine
akşam sofralarının ışığından hareketle.
bir otel belki, bir asansör boşluğunun en dışı,
o hareket, ki yıllardan erimiştir o zamana,
yakalar dünyadaki her karıncayı
göğsünü koyduğunda döşeğin soğuk yanına
içindeki ezgileri kaldırarak
kabul edilemeyecek kadar haklı bir isyanın
getirdiği hayal kırıklıklarına.
nahoş. dünlerin yarınları vardı
ve istemezdi kimseler yangın çıkarmayı
kader olurdu çıksa da
istemezdi kimseler hırpalamayı
topraktan bozulmuş insanı.
öyle olmadı,
öyle olmadı.
ve istemezdi kimseler yangın çıkarmayı
kader olurdu çıksa da
istemezdi kimseler hırpalamayı
topraktan bozulmuş insanı.
öyle olmadı,
öyle olmadı.
bir teselli şimdi
kulaktan kulağa gezinir, ağızdan ağıza
damıtılmış kahve gibi düşer şafağa
“kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan”[1]
çağlardan, nesillerden akar
sonsuzluğun fanilikle sınandığı,
gecelerin gündüz
gündüzlerin bir başka olduğu
görünür budalalığına.
kulaktan kulağa gezinir, ağızdan ağıza
damıtılmış kahve gibi düşer şafağa
“kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan”[1]
çağlardan, nesillerden akar
sonsuzluğun fanilikle sınandığı,
gecelerin gündüz
gündüzlerin bir başka olduğu
görünür budalalığına.
alınmış bir ders midir bir hayatın toplamı
terbiye midir
sonlanmayacakmış gibi yaşamışın
konuşması mıdır tanrısıyla
oyun tarafından ezilmiş vicdanına hapsettiği
yorulmak nedir bilmeyen gününün ardından.
yani ne olabilir bu şey
şarkılar dönüyorken kulaklarda
bir nevi boşluğun temsili olarak
ve hayıflanmayı keder sanıp
sarılarak öfkenin sıcak tutan elbisesine,
hiç kırılmamış kabuğuna.
terbiye midir
sonlanmayacakmış gibi yaşamışın
konuşması mıdır tanrısıyla
oyun tarafından ezilmiş vicdanına hapsettiği
yorulmak nedir bilmeyen gününün ardından.
yani ne olabilir bu şey
şarkılar dönüyorken kulaklarda
bir nevi boşluğun temsili olarak
ve hayıflanmayı keder sanıp
sarılarak öfkenin sıcak tutan elbisesine,
hiç kırılmamış kabuğuna.
açık edilsin
ne olabilir bu şey.
nahoş.
akan vakit gibi değil
hep aynılığını bulan sonunda
ve değil bir zamanın kararması gibi
sözde bir bilinç deneyiminin ardından
dağılmış dilde kalan tek şey
baka baka yayılan en uzak kavrama.
ne-dir bu şey
ne.
hayat mı,
kayıp mı,
romantik bir başkaldırı mı
üzerine hücum eden insanın
her tabiiyet ağında.
nedir manası
ne
olmanın
“let’s pretend it’s not
it doesn’t mean a thing.”
ne olabilir bu şey.
nahoş.
akan vakit gibi değil
hep aynılığını bulan sonunda
ve değil bir zamanın kararması gibi
sözde bir bilinç deneyiminin ardından
dağılmış dilde kalan tek şey
baka baka yayılan en uzak kavrama.
ne-dir bu şey
ne.
hayat mı,
kayıp mı,
romantik bir başkaldırı mı
üzerine hücum eden insanın
her tabiiyet ağında.
nedir manası
ne
olmanın
“let’s pretend it’s not
it doesn’t mean a thing.”
* Bir Tindersticks
şarkısı/klasiği.
[1] Edip
Cansever.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder