Üstümde
yıldızlı gök demişti Königsbergli
içerimde ahlâk yasası.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
içerimde ahlâk yasası.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
İsmet
Özel
En son anlam üzerine yazmıştım ve anlam arayışının
durduğunu, bu durmanın da insan soyunu belirli bazı riskler altında bıraktığını
ifade etmiştim. Kısaca bakacak olursak, anlam verecek olan zeminlerin
yıkılışından ve elbette bunun yerine konulacak bir şey olmamasından
kaynaklanıyor sorun. Yani anlam temel olarak bir hayat sistematiğini ifade
ediyor. Bugünün insanının buna tahammülü yok. Hayatın bu bölünüşü ve artık
takip edilemez kadar ufak parçalara ayrılmasının bir diğer sonucu da unutma
pratiklerinin hayatımıza çok daha fazla yayılması ve hızlanması. Unutmak tüm
insanlar için olağan bir süreç, yeni girdilerin, tecrübenin dönüştürülmesinin,
belki de kısaca insan olmanın bir sonucu ve yine bir nedeni. Ancak bugünün
unutması çok daha hızlı ve güçlü. Nazım Hikmet şöyle yazmıştı: “En fazla bir
yıl sürer / yirminci asırlılarda / ölüm acısı.”[1] Yirminci asırda bile bu
kadar kısa sürede gerçekleştiği düşünülen unutma edimi, yirmi birinci yüzyılda
nasıl? Konuya dönelim; bugün yoğunluğun, teknolojinin ve metropolün getirdiği
ikinci bir unutma türüyle karşı karşıyayız. Dediğimiz gibi, unutma da bir
ansıma biçimi olarak algılanabilir, bunda yanlış bir yan yok. Ancak bizim
unutmayı sorgulamamızın en önemli nedeni unutma ediminde değişenin ne olduğunu
ve bu yeni unutmanın nereden kaynaklandığını bulmak.
Psikanalizin bastırılanı bilince getirme ve bir
farkındalık yaratma yaklaşımı olduğunu düşünürsek, aynı zamanda onun bir
anlamda unutulanı geri getirmek gibi bir amacının olduğunu da ifade edebiliriz.
Bu şekilde bir iddiaya devam edersek, şunu da eklememiz işten bile değildir: o
halde unutulan tanrısallaşmıştır. Bugünkü unutma edimi de bu noktada bir özne
sorunudur.
Saffet Murat Tura şunları yazıyor: “Freud, yasakçı ve
bütün kadınların sahip ‘baba’ ile oğullar arasındaki mitik mücadelenin,
‘baba’nın öldürülmesi ile son bulduğunu, ancak babanın ölümünden sonra doğan
kaos ortamının Babanın Yasası’nın yerleşmesine yol açtığını savlar. Nitekim
Freud, ‘Musa ve Tektanrıcılık’ta da aynı temayı işler ve Musa’nın Tanrısının,
Musa, kavmi tarafından öldürüldükten sonra Tanrı konumuna tam olarak
yerleştiğini söyler.”[2] Babanın öldürülmesi ile
baba nasıl yasa haline geliyorsa, unutma da bir bakıma küçük bir yasa yaratma
edimi haline geliyor. Unutmayla ölümün doğrudan doğruya birbiri ile ilişkisinin
olduğunu iddia etmiyoruz, ancak böyle bir ilişkinin bilinç düzeyinde
kurulmasının bu çok kolay ve bir o kadar da zor durumun bilincin kör
noktalarında daha işlevsel olmasını sağlıyor olabileceği aşikâr.
Buna yönelik iki sonuç çıkarılabilir: ilki unutmanın
tanrısallaştırdığı yasanın kabullenilişi; ikincisi de elbette unutmanın
anımsamayla birlikte okunabileceği.
Öznenin görece toplum içerisinde eridiği ve kendini
ayırt etme gücünün zayıflığından dem vurulduğu dönemlerde elbette bu unutma
daha toplumsal bir edimdi. Toplumsal edimler hala devam etmekle birlikte,
günümüzde unutma pratiğinin öznelleştiğini düşünüyoruz. Eskiden baba toplumsal
olarak öldürülmüş ve onun yerine bir ‘baba yasası’ konulmuş olabilir, fakat
günümüzde bunun daha öznel ve küçük unutmalarla sağlandığını söylemek yanlış
olmaz. Parçalanmış durumda olan ve bunun ayırdında olmayan özne kendine yeni
yasalar yaratır; aynı zamanda bu yasaların, veya onun bir başlangıcı olarak
unutmanın da, vardığı yer tam olarak onun özgürlük sanrısıdır. Bu da kendi
sonluluğunu görmeyen öznenin, veya bunu görmekten artık sonsuzluğu sonluluğa
sığdırabileceğini düşünen öznenin, en büyük problemidir. Bu, onun
kırılganlığıdır. Bu paramparça olma halinde özne kendiliğine yeni yamalar arar:
akışkan hayat. İşte, “anlam nasıl yok oldu?” sorusuna belki bir cevap çıkar
buradan. Özne-toplum ilişkisi, yani kültürün kendini dayatmasındaki
farklılaşmalar da belki buradan keşfedilebilir. Ancak bu bizim konumuz değil şu
an için.
Diğer yandan, unutmanın bir yasa ortaya çıkarması
belki de onun anımsamayla okunmasına olanak sağlayabilir. Elbette unutma ancak
anımsamayla vardır. Yasayı en iyi bilen, babanın yerine geçen yeni-babadır,
yani babayı öldüren oğul, yani babayı öldüren baba. Mutlak bir unutmadan
bahsedemeyiz, o ancak ölüm olurdu (yine de buraya bir ‘belki’ koyalım). Bu,
tıpkı bilimlerde olduğu gibi bir unutmadır; bir varlığın ancak bir yanlarının
görmezden gelinmesiyle, bir kısmının unutulmasıyla ele alınması.
Buraya kadar bıkmadan okuyanlar için not: Konu
hakkında daha düzenli ve sistematik bir düşünce geliştirdiğimde elbette
yazacağım. Ancak mümkünse bile bu, ne zaman olacağını bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder