10.14.2019

NEGATİF YÜZ




Üstümde yıldızlı gök demişti Königsbergli
içerimde ahlâk yasası.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
İsmet Özel

En son anlam üzerine yazmıştım ve anlam arayışının durduğunu, bu durmanın da insan soyunu belirli bazı riskler altında bıraktığını ifade etmiştim. Kısaca bakacak olursak, anlam verecek olan zeminlerin yıkılışından ve elbette bunun yerine konulacak bir şey olmamasından kaynaklanıyor sorun. Yani anlam temel olarak bir hayat sistematiğini ifade ediyor. Bugünün insanının buna tahammülü yok. Hayatın bu bölünüşü ve artık takip edilemez kadar ufak parçalara ayrılmasının bir diğer sonucu da unutma pratiklerinin hayatımıza çok daha fazla yayılması ve hızlanması. Unutmak tüm insanlar için olağan bir süreç, yeni girdilerin, tecrübenin dönüştürülmesinin, belki de kısaca insan olmanın bir sonucu ve yine bir nedeni. Ancak bugünün unutması çok daha hızlı ve güçlü. Nazım Hikmet şöyle yazmıştı: “En fazla bir yıl sürer / yirminci asırlılarda / ölüm acısı.”[1] Yirminci asırda bile bu kadar kısa sürede gerçekleştiği düşünülen unutma edimi, yirmi birinci yüzyılda nasıl? Konuya dönelim; bugün yoğunluğun, teknolojinin ve metropolün getirdiği ikinci bir unutma türüyle karşı karşıyayız. Dediğimiz gibi, unutma da bir ansıma biçimi olarak algılanabilir, bunda yanlış bir yan yok. Ancak bizim unutmayı sorgulamamızın en önemli nedeni unutma ediminde değişenin ne olduğunu ve bu yeni unutmanın nereden kaynaklandığını bulmak.
Psikanalizin bastırılanı bilince getirme ve bir farkındalık yaratma yaklaşımı olduğunu düşünürsek, aynı zamanda onun bir anlamda unutulanı geri getirmek gibi bir amacının olduğunu da ifade edebiliriz. Bu şekilde bir iddiaya devam edersek, şunu da eklememiz işten bile değildir: o halde unutulan tanrısallaşmıştır. Bugünkü unutma edimi de bu noktada bir özne sorunudur.
Saffet Murat Tura şunları yazıyor: “Freud, yasakçı ve bütün kadınların sahip ‘baba’ ile oğullar arasındaki mitik mücadelenin, ‘baba’nın öldürülmesi ile son bulduğunu, ancak babanın ölümünden sonra doğan kaos ortamının Babanın Yasası’nın yerleşmesine yol açtığını savlar. Nitekim Freud, ‘Musa ve Tektanrıcılık’ta da aynı temayı işler ve Musa’nın Tanrısının, Musa, kavmi tarafından öldürüldükten sonra Tanrı konumuna tam olarak yerleştiğini söyler.”[2] Babanın öldürülmesi ile baba nasıl yasa haline geliyorsa, unutma da bir bakıma küçük bir yasa yaratma edimi haline geliyor. Unutmayla ölümün doğrudan doğruya birbiri ile ilişkisinin olduğunu iddia etmiyoruz, ancak böyle bir ilişkinin bilinç düzeyinde kurulmasının bu çok kolay ve bir o kadar da zor durumun bilincin kör noktalarında daha işlevsel olmasını sağlıyor olabileceği aşikâr.
Buna yönelik iki sonuç çıkarılabilir: ilki unutmanın tanrısallaştırdığı yasanın kabullenilişi; ikincisi de elbette unutmanın anımsamayla birlikte okunabileceği.
Öznenin görece toplum içerisinde eridiği ve kendini ayırt etme gücünün zayıflığından dem vurulduğu dönemlerde elbette bu unutma daha toplumsal bir edimdi. Toplumsal edimler hala devam etmekle birlikte, günümüzde unutma pratiğinin öznelleştiğini düşünüyoruz. Eskiden baba toplumsal olarak öldürülmüş ve onun yerine bir ‘baba yasası’ konulmuş olabilir, fakat günümüzde bunun daha öznel ve küçük unutmalarla sağlandığını söylemek yanlış olmaz. Parçalanmış durumda olan ve bunun ayırdında olmayan özne kendine yeni yasalar yaratır; aynı zamanda bu yasaların, veya onun bir başlangıcı olarak unutmanın da, vardığı yer tam olarak onun özgürlük sanrısıdır. Bu da kendi sonluluğunu görmeyen öznenin, veya bunu görmekten artık sonsuzluğu sonluluğa sığdırabileceğini düşünen öznenin, en büyük problemidir. Bu, onun kırılganlığıdır. Bu paramparça olma halinde özne kendiliğine yeni yamalar arar: akışkan hayat. İşte, “anlam nasıl yok oldu?” sorusuna belki bir cevap çıkar buradan. Özne-toplum ilişkisi, yani kültürün kendini dayatmasındaki farklılaşmalar da belki buradan keşfedilebilir. Ancak bu bizim konumuz değil şu an için.
Diğer yandan, unutmanın bir yasa ortaya çıkarması belki de onun anımsamayla okunmasına olanak sağlayabilir. Elbette unutma ancak anımsamayla vardır. Yasayı en iyi bilen, babanın yerine geçen yeni-babadır, yani babayı öldüren oğul, yani babayı öldüren baba. Mutlak bir unutmadan bahsedemeyiz, o ancak ölüm olurdu (yine de buraya bir ‘belki’ koyalım). Bu, tıpkı bilimlerde olduğu gibi bir unutmadır; bir varlığın ancak bir yanlarının görmezden gelinmesiyle, bir kısmının unutulmasıyla ele alınması.
Buraya kadar bıkmadan okuyanlar için not: Konu hakkında daha düzenli ve sistematik bir düşünce geliştirdiğimde elbette yazacağım. Ancak mümkünse bile bu, ne zaman olacağını bilmiyorum.


[1] ‘Karıma Mektup’ şiirinden.
[2] ‘Freud’dan Lacan’a Psikanaliz’ kitabından. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder