Seçme
edimi daima kendinde bir risk taşır. Korkutur, kaygılandırır; evham yerleştirir
en içine insanın. Bir kayanın ya da popüler filmlerde geçen nostaljik doğa
sahnelerinin vazgeçilmezi olan şelalenin altında görünmeyen mağaraların içinde gizlenmek,
oralarda varlığını sürdürüp yine oralarda yok olmak ne de cazip bir teklif,
alternatif! Kesin olan bir şey varsa, bu nostaljinin insana hiçbir zaman
ulaşmayacağı, mekânsal bir ayrımdan dolayı değil, bizzat nostalji olarak
bulunmasından, arzulanmaması, yalnızca fantezi olarak canlandırılmasından. Uzamsal
olarak imkânsız olmayan bu durumun gerçekleşmemesi hayatın formel bir
farklılaşmasından -kolaylaşma değil bu kesinlikle- ileri gelir; insanları
sürekli hayalini kurdukları bir yaşama gitmek cesaretini göstermelerinden
alıkoyan birçok biçimsel koşullanmışlık var.
Varlığa, yaşama şahitlik edecek
ne varsa insanın çevresinde toplanmış durumda. İnsan dendiğinde elbette yalnızca
kerameti kendinden menkul bir varlığın anlaşılması mümkün değil; insanı tür
olarak düşünmek, etkileri ve şüphelerinin farkına varmak gerekir. Ne yalnızca
bir sürüden bahsetmek mümkündür ne de tamamıyla özgün farklılıklardan.
Seçme
edimi insanda diğerinin daha ‘doğru’ olabileceği kaygısını uyandırır. Bu kaygı
olmaksızın herhangi bir seçimden söz edilemez, daha ziyade yalnızca mekanik
olarak yerine getirilmiş bir görevdir o. Düşünce, belirsizliğin ve kuşkunun atı
tarafından kovalanır. Kovalanmazsa kaçacak bir yer bulma, yeni yollar açma uğraşına
da girmez, olduğu yerde çürür, yığılır ve yavaş yavaş yok olur. Seçmek kendisiyle
birlikte herhangi bir tehlike de oluşturmuyorsa orada bir seçim yoktur. Seçmek
arzusu, tam olarak insanın türüne ait potansiyel edimselliğidir.
Baki Karakaya
Baki Karakaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder