-“Bazıları
dönmedi.”
Yağmur
dışarıda, içinde bulunulan dışarıda... Parçalanmış insanlığının haysiyetinden.
Örülen duvarlara ağıtlar yakılmış, geceler yaşanmış. Estetik değil de nedir,
soluksuzluk anlarının sefil bölünürlüğü… Güzellikler tanımlanmamış mıdır? Tanımlanmasın.
Çeviren kuvvet varlığını kurtaramasın. Oradan bir çıkış, bir kaçış, gidiş yolu
olsa… Düzenli seyirden kaçmanın sekteye uğraması mefhumundan şüphe etmek ne
mümkün! Meftun olan, yağmura direnmekten yorulmuş olabilir mi? Her yağmurun
çevrilene, kapatılana yağdığı bir diyarda olmaktan muzdarip kılınmış. Ne yapılsa
bu kapatılanın içinde gerçekleşmek bilmeyen, yine de kaybolmayan bir alamet
gibi dönüp duran hüzün? Topraktan çıkmayan meçhul bir tohumun sınırlarında
beliren kaygıdan uzakta olmayan bu hüzün… Kapatılanın sınırlarında gezen
botların da sebeplerden biri olduğu; zor kullanılarak gülünç olana yöneltilmesi
planlanan; kabul görmemiş; suspus olmuş; acıyla, ayrılıkla, hasretle,
fırlatılmışlıkla yoğrulmuş bir hüzün silsilesi…
Topraktan
başladı: ağaç, kutsal, çoğulluk, değişkenlik, deniz, gökyüzü, yaşanan; ve yine
topraktan başladı ki: işgal, kin, nefret, hınç, gayz, öç, gurbet, hüzün…
Buradan bir adım atılamadı, herhangi bir tarafa. İklim değişmedi hiç. Aynı hep;
olan, bulunan, endişesini damarlarında gizleyen, terk edilen, çevrilen, günden
güne eriyen aynı. Her şeyin bir tarihi çıkarıldığı gibi bunun da tarihi süzüldü
aheste. Aşırılıklar törpülendi; ‘geleceğe emin adımlarla yürüyen’ sınırlar
demeti, avuçlarını isimsiz, anlamsız, koyu yazılmış metinlerle doldurdu:
emirler masa boyundan.
Dayatılan
emir, istek, saplantı, ilhak, hasret, nitekim hüzün bir yerde… çöllere dönmüş
toprak. Şimdi olmayanlar nerelere gittiler? Neyin yolunda gözden kayboldular?
Evrak, dağı çöl edebilir, yakabilir, madun bir seviyeyi onun tepelerinden
birinin ruh-i haletinde nüks ettirebilir; ama onu dümdüz bir ovaya çeviremez.
Göğe doğru uzanan kollarını durduramaz, gökte yankılanan titreyişini
dindiremez.
Kapatılma:
her nevi çevrilmenin son kıstası, tamamlayıcısı, bütünleyici gücü bir anlamda
da; elbette kendisinin sürekliliğini garanti edecek bir umumiyeti de
beraberinde getirecektir. Aynı zamanda bu, olayın yarattığı kırılmayı yok
etmektir. Kırılma en anlamsız biçimini umumi hale getirilerek,
olağanlaştırılarak edinir. Kapatılma durumunda ve konumunda filizlenen
kırılmanın genelleştirilmesi, olası, sıradan olarak lanse edilmesi, olayın
yarattığı değişme imkanının yok sayılması anlamına gelir. Olayın özerkliğini ve
yeniye dair kıvılcımın bir parçası olması kanısını yok edecek olan körlük ancak
ve ancak onun sağladığı hareket alanını görmemekle açığa çıkar. Olayın kurtarıcılığı,
onun atmosferini paylaşanların değerlendirmesine kenetlenmiş, derinlemesine bir
süreç olarak kendisini açığa çıkarır. Olay, yeni bir açıklık ve serbestî
yaratmaktadır.
Buna
karşılık kapatılmanın yoğunluğu, fiziksel kuşatılma olarak, sürekli bir şekilde
azalmaktadır. Nasıl ki cezalar iki yüzyıldan beri ağır bir şekilde bedeni
esaret altına almak suretiyle uygulanmıyorsa, daha çok kişilik haklarını,
ekonomik ve tinsel özerkliği boyunduruk altına almak durumundaysa; çevrilme de,
fiziksel olarak verilen zararın işlevsel olarak algılandığı ilkel biçiminden
uzaklaşmak koşuluyla, özerkliğe ve kendiliğe karşı yöneltilen bir tehdit olarak
varlığını sürdürmektedir.* Burada, mümkün sınırlar dâhilinde, çevrilenin
kendisiyle yüzleşmesi konusunda zorunluluk teşkil eden bir sorun ortaya çıkar.
Söz konusu sorun, olayın ortaya çıkmasının ve en nihayetinde politikleşmesinin
engellenmesine yönelik saldırının bir uzantısı olarak gerçekleşen yaklaşım
farklılığının karşısında ne tür bir tavır alınacağıdır. Olayın toplumsallığının
yarattığı alan çerçevesinde çözüm üretmenin imkansızlaştırılması, düğüm haline
getirilmesi, tıkanması doğrudan bir atak olarak değil, bilakis, bir dolaylama
süreci olarak belirir. Dolaylamanın dağıttığı, görevin bölünmesini içeren bu
aşama içsel bir hesaba dönüşür. Öyle ki, edimin indirgendiği bu yönelme,
kapatılanın gerek işlevsel gerekse içerik açısından boşaltılmasını sağlamak iddiası
üzerine temellenir. Bu bir araçsızlaştırma, ötekinin ivmesini kaybetmesine
neden olma atılımıdır aynı zamanda. Nasıl önüne geçilir bu bozulmanın? Bu
araçsallaştırmayı engellemek, dolaysız kapatılmayı korumak, sürdürmek manasına
geldiğinde bir anlam taşımaz. Bütüncül bir kalkışmanın dışındaki her hareket
kendi alanını meşgul eder, parçalar. Dolayısıyla alanın çeviren tarafından
eritilmeye çalışıldığı bir konumda, kalkışmayı sağlayacak hamleye yer açmak
adına olayın kapatılan tarafından baştan tasarlanması gerekir. Bu yaratma
cesareti, ‘olacağına giden, boğulmaya doğru yol alan’ olaylar silsilesinin
belirlenimini kapatılanın ellerine teslim edecektir. Kapatılmanın ağırlığı
üzerine düşünülebilir, ancak cesaret her zaman için olmak-olmamak uçlarından
yalnızca birine mensuptur. Cesaret, dengesizliktir; kapatılanın da denge
talimine ihtiyacı yoktur, kendini kapatan olarak tahayyül etmediği müddetçe.
Baki
Karakaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder